Sıradan bir katilden bahsetmiyoruz. Çünkü bahsettiğimiz kişi, 30 yıl boyunca 400’ü aşkın ‘bebeği’ öldüren bir kadın. Evet, sadece bebekleri öldürüyor ve karşılığında da para alıyordu.
Bahsettiğimiz kişi Amelia Dyer, fakat herkes onu ‘bebek çiftçisi’ olarak tanıyor. Böyle anılmasının ardındaki sebep ise ürün yetiştirir gibi para karşılığı çocuk yetiştirip sonrasında gözlerinin yaşına bile bakmadan onları teker teker öldürmesi. Bu kadın deli değilse neden böyle canice bir şey yapmış olabilir?
Takvim yapraklarını çok geçmişe, Victoria Dönemi’ne götüreceğiz.
Amelia Dyer, 1837 yılında İngiltere’nin Bristol şehrinde dünyaya geldi. Hayatının ilk yıllarıyla ilgili pek az bilgi bulunsa da saygın bir aileden geldiği biliniyor. Mutlu bir ailesi olan Dyer’in hayatı, anne ve babasını kaybettikten sonra karanlık bir döneme girdi.
Annesi, tifüsün bir sonucu olarak akıl hastasıydı ve sık sık şiddetli nöbetler geçirirdi. 1848’e kadar Amelia, hasta annesine bakmak zorunda kaldı ve bu süre zarfında iki küçük kız kardeşini de hastalıktan kaybetti. Bir kundura ustası olan babası, 1849’da öldü. Annesinin de kaybından sonra artık tamamen tek başınaydı.
Ailesi dağılan kadın, çareyi kendi ailesini kurmakta buldu ve kendisinden 35 yaş büyük George Thomas ile evlendi.
Onun hayatındaki dönüm noktası, Thomas ile tanıştığı zaman olmuştu. Ailesinin kaybından sonra taşındığı Bristol’de eşi ile tanışmıştı. George Thomas ile olan ilişkisi sırasında, hemşirelik eğitimi almaya başladı ve bu süreçte mesleğini geliştirdi. Bu evlilikten de bir çocuğu olan Dyer’ın kocası beklenmedik bir şekilde ölünce Dyer, geçim derdine düştü.
Tam da bu dönemde tanıştığı Ellen Dane adındaki bir ebe, Amelia’nın hayatında karanlık bir dönemin kapılarını araladı. Dane, Amelia’ya bebek yetiştirme konseptini tanıttı, seri katil olma yoluna burada adım attı.
Peki bunca çocuğu nasıl bulmuştu?
O zamanlar bekar bir anne olarak İngiltere’de yaşamak son derece kasvetli ve sorunlu bir tablo çiziyordu. Evli olmayan çocuklu kadınlar toplumda hoş karşılanmıyordu. Bu durum, bekar annelerin dürüst bir iş bulma çabalarını zorlaştırıyor ve çoğu düşkünler evi gibi kuruluşlar da bu anneleri “ahlaksızlıkla” suçladıkları için kabul etmiyordu.
Bu kadınlar, çocuklarına bakabilmek için hayatta kalmak adına zorlu bir mücadele içindeydiler. Genellikle sadece iki seçenekleri vardı: fahişelik -ki bu da birçok tehlikeyi beraberinde getiriyordu- veya çocuktan kurtulma.
Viktorya Dönemi İngilteresi’nde evlat edinme ve bakım hizmetleri neredeyse hiç devlet denetimine tabi değildi.
Bu durum, “bebek çiftçilerinin” ortaya çıkmasına neden oldu. Çiftçi ifadesinin kullanımı aslında yetiştiricilikle bağlantılı. Nasıl ki bugün çiftçiler ürün yetiştirip para karşılığında satıyorsa, aynısını bebekler için yapanlara ‘bebek çiftçileri’ denmiş ve bu kalıp da Dyer ile ortaya çıkmıştı. Bu kişiler, zor durumda olan annelere bebeği ellerinden almayı teklif ederdi. Anneden ücret alırken çocuğun mutlu bir hayat yaşayacağına dair sözler verirlerdi.
Ancak gerçekte çocuklar genellikle anneleriyle birlikte açlıktan ölüme gidecekleri bir gelecekle karşı karşıya kalıyorlardı. Bebek çiftçiliği, yalnızca çocukları elden çıkarmak isteyen annelerin çaresiz bir çıkış yolu bulması durumunda kârlı olabilirdi. Bu da Amelia Dyer’ın ustalıkla uyguladığı bir yöntemdi.
Dyer, bekâr annelere bir kereye mahsus büyük bir ödeme karşılığında bebeği emzirip evlat edineceği taahhüdünde bulunuyordu.
Bu, göstermelik bir durumdu tabii. Ücretler o dönemin parasıyla 10-80 sterlin arasında değişiyordu. Zengin ailelerden gelen, utanç verici durumlarından kurtulmak isteyenlere ise daha yüksek ücret talep ediyordu.
Amelia, hemşire ve evli olduğuna inandırdığı müşterilerine güven aşılamayı başarıyordu. Ancak bu annelerin, bebeklerinin korkunç bir kaderle karşı karşıya olduğunu bilmelerine imkân yoktu.
Başlangıçta Amelia, çocukları öldürmek için bir plan yapmadan önce müşterilerine söz verdiği gibi davranıyordu. Ancak bir noktada çocukları beslememek suretiyle maliyetleri azaltmanın daha kârlı olduğunu fark etti. Bu durum, çocukların genel ihmal ve açlıktan ölmelerine sebep oldu.
1879’da Amelia Dyer ilk kez yakalanmıştı.
Onunla temas kuran bir doktor, Amelia’nın onayladığı çok sayıda çocuk ölümünden şüphelenmeye başladı ve yetkililere durumu bildirdi.
Ancak o dönemde, bir kadının toplu çocuk öldürme yeteneği fikri o kadar yabancıydı ki kimse bu durumu ciddiye bile almadı. Dyer, sadece ağır ihmalden suçlu bulundu ve 6 aylık ağır çalışma kampına mahkûm edildi.
Bu deneyim, onu zihinsel olarak da çok yıprattı. Hapishaneden çıktığında, hapse girdiği zamanlardan daha da bozulmuş bir hâldeydi. Daha sonra hemşireliğe geri dönmeye çalıştı, ancak alkol ve afyon kullanımı nedeniyle normal bir işte sürdürülebilir olamayacağı belliydi. Birkaç kez yasa dışı faaliyetlere karıştı ve her seferinde akıl hastanesine gönderildi.
Dyer’ın, delilik numaraları yaptığı düşünülüyordu. Delilikle ilgili her şeyi annesinden öğrenmişti ve bir akıl hastanesinden en iyi şekilde nasıl yararlanacağını biliyordu. Dyer, bir zaman sonra tekrar bebek çiftçiliğine döndü. Bu sefer daha profesyonel planlar yaptığı belliydi.
Cesetleri nehirlere atmaya başlamasıyla bölgedeki kayıp çocuk sayısındaki artış polisin dikkatini çekmeye başladı.
Cesetleri beze sarıp ardından gömmek, nehre atmak ya da şehrin farklı bölgelerine gizlemek… Amelia Dyer, bu dehşet verici pratiğiyle yıllarca süren bir karanlık döneme damgasını vurdu.
Özellikle çoğunlukla bebekleri boğarak öldürüp cesetleri Thames Nehri’ne atması bebeklerin tespit edilmesini zorlaştırıyordu.
Ölü bebek sayısı giderek artarken yerel polis konuyla ilgili bir soruşturma başlattı. Ancak Dyer’ı yakalamak için sağlam bir kanıt bulmak hiç de kolay değildi.
Dyer, kimliğini gizli tutmak adına sık sık farklı şehirlere taşındı ve sürekli olarak takma isimler kullanarak dolaştı. Yıllarca süren yoğun alkol tüketimi de yüzünün büyük ölçüde değişmesine neden oldu.
Bu katil, tahmini olarak 400’den fazla bebek öldürdü.
Artan protestolar ve halkın tepkisi, polisi konuyu ciddi şekilde incelemeye yönlendirdi. 1896 yılı Mart ayında Thames Nehri’nde, ambalaj kağıdına sarılmış bir bebek cesedi bulundu.
Ambalajın köşesinde soluk bir yazıyla “Bayan Thomas” yazıyordu ve bir adres de belirtilmişti. Polis, bu adresi takip ederek Dyer’ın evine ulaştı. Evine giren polisler, çürümüş insan eti kokusunu alınca Dyer’ı hemen polis merkezine götürdüler.
Katil, öldürdüğü bebekleri Thames Nehri’ne attığını itiraf etmişti. Ayrıca, attığı bebeklerin boyunlarına beyaz bir bant sardığını da belirtti. Nehri araştıran polisler, Dyer’ın tarifine uyan 6 bebek cesedi buldu.
10 Haziran 1896’da ise mahkeme kararıyla idam edildi. Dyer’ın öldürdüğü bebek sayısı tam olarak bilinmiyor ancak onun hizmetlerinden faydalanan annelerin ifadelerine göre, 400 bebeğin öldürülmüş olabileceği tahmin ediliyor.
Bu cani kadının idamından sonra da ülkedeki evlat edinme yasaları ve denetlemeleri ise daha katı bir hâle getirildi.
Katillerle ilgili diğer içeriklerimiz: