İzmir’de ‘Gördüğümüz Düştür Barış’ paneli

İZMİR – İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla “Gördüğümüz Düştür Barış” konulu panel düzenledi.

İzmir Mimarlar Odası’nda Barış Akademisyeni Emel Yuvayapan moderatörlüğünde düzenlenen panele İnsan Hakları Derneği Onursal Başkanı Akın Birdal, Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür ve Evrensel Gazetesi yazarı Nuray Sancar konuşmacı olarak katıldı.

Özgür Dünya Çocuk Tiyatro Grubu’nun gösterisi ile başlayan panelde ilk olarak söz alan Akın Birdal, barışın insanlığın büyük bir özlemi olduğunu belirterek, “Çünkü barış varsa demokrasi, adalet, insan hakları, özgürlük var. Bunlar birbirinden ayrılamaz” dedi.

‘SAVAŞA KARŞI BARIŞ İSTİYORUZ DİYEREK HAYATI DURDURMALIYIZ’

Dünyanın barıştan uzaklaştığını dile getiren Birdal, “1989 sonlarında ‘Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler’in dağılmasıyla dünyanın dokusu değişti. Örneğin İsveç Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün yıllık silahlanma raporları yayınlanır. Soğuk Savaş döneminde silahlanmaya ayrılan bütçe 832 milyar dolar. 9-10 yıldır muazzam bir silahlanma yarışı var. Son rapora göre silahlanmaya ayrılan bütçeler 2 trilyon 242 milyar dolar. İlk sırayı ABD alıyor. Bu silahlanma yarışının neyin habercisi olduğu görülüyor. Çünkü neoliberal kapitalist sistem krizini aşamıyor ve aşamayacak. Bütün bu kapitalist devletler üçüncü dünya savaşına hazırlık yapıyorlar. Gazze’de bugün itibariyle 40 bin 602 ölüm var ve bunların yüzde 70’i kadın ve çocuk. Ama Birleşmiş Milletler ve dünya bunu görmezden geliyor” ifadelerini kullandı.

TSK’nın 2022 yılında Suriye’ye yönelik harekatlarına da değinen Birdal, “Güney Kürdistan’a TSK girdi, bombalar yağdı. O günün ana muhalefet partisinin lideri ‘Askerimizin ayağı taşa değmesin’ dedi. Bugün ana muhalefet partisi savaşa karşı ne yapıyor? Biz her gün savaşa karşı olmalıyız, her günü 1 Eylül gibi yaşamalıyız. Her gün barış için ne yapacağımızı düşünmeli ve savaşa karşı barış istiyoruz diyerek hayatı durdurmalıyız’ dedi.

‘TÜRKİYE SİLAHLANIRKEN KENDİ HALKINI AÇLIK ALTINDA YAŞAMAYA ZORLUYOR’

“Çok eskiden beri savaşlar var ama 20’inci yüzyılda iki büyük savaş yaşadık ve sanki ufukta üçüncü dünya savaşının dumanları gözüküyor” diyen Nuray Sancar ise İsrail ve İran arasındaki saldırıların ardından Orta Doğu’da yeni bir savaşın alevlenebileceğine dair tahminlerde bulunanlar olduğuna dikkat çekti.

Sancar, “Dünyada müthiş bir silahlanma yarışı var ve bu silahlanma yarışı içinde trilyonlarca dolar harcanıyor. Diğer yandan dünya bir nükleer patlama noktasına gelmiş durumda. Her ülkenin nükleer silahlarının olduğu ve birbirine karşı tehdit olarak kullandığı bir süreçten geçiyoruz. Silahlanmaya trilyonlarca dolar harcayan ülkeler arasında Türkiye de var ve silahlanmaya yatırım yapıyor. Ama kendi halklarını bunun karşılığında açlık altında yaşamaya zorluyorlar. Bugün böyle bir süreç yaşıyoruz. Kaybedilen her hak, itilen her talep, baskı ve şiddet aslında ortalığı düzlemekten başka bir şeye yaramıyor. Dünyada artık rekabetin şiddetlendiği koşullarda bu rekabetin sonuçlarını almak üzere birbirlerini köşeye sıkıştırmaya çalışan güçler arasında Türkiye de yer alıyor ve bunun için silahlanmaya çalışıyor” dedi.

Savaşlarda cepheye gönderilenlerin işçi ve emekçiler olduğuna değinen Sancar, “Bir ülkenin diğer ülkenin işçi ve emekçileriyle alıp vermediği bir şey yoktur. Orada dökülen kan, kendi ülkelerinin iktidarlarını ve sermayesini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. O yüzden bugün işyerlerinde okullarda, emekçilerin hemen hemen herkesin bulunduğu alanda yaptığı mücadelelerin, işçi sınıfına yönelik saldırıları püskürtmek için verilen mücadelenin, barış mücadelesinin bir dostu olduğunu, barış mücadelesinin bu mücadelelerden de güç alacağını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla her durumda bugün bizi büyük bir tehlikeye doğru zorla itmekte olan egemen güçlere karşı verilecek en güçlü mücadelenin büyük kıvılcımlara yol açabileceğini bunun için de örgütlenmenin şart olduğunu bir kez daha söylüyoruz” ifadelerini kullandı.

‘SAVAŞIN BİÇİM VE ARAÇLARI FARKLILAŞTI’

Panelde son olarak söz alan Bahadır Özgür, barış denince akla ilk olarak savaş karşıtlığının geldiğini belirterek, “Ben bunu biraz indirgemeci buluyorum. Barış talebi daha çok militarizm karşıtlığı ile formüle edilebilir. Çünkü militarizm bu yaşadığımız şeyleri açıklayan bir şey. Askeri değerlerin ve ideallerin toplumda egemen olmasıdır militarizm. Kültürel ve ideolojik bir hegemonyadır ve politik bir karşılığı da vardır. Siyasi hedeflere ulaşmak için, savaşı meşru bir amaç olarak görürler” dedi.

“Militarizm deyince ordu akla geliyor” diyen Özgür, “Ancak bunun da sağlıklı ve isabetli olmadığı kanaatindeyim. Çünkü bugün militarizm dünyada ve ülkemizde kapsamını, anlamını değiştiriyor. Savaş biçimleri ve araçları farklılaştı. Örneğin Türkiye’de bugün vergi rekortmeni bir silah tüccarı. Suriyeli çocuğa yapılan saldırının altındaki dehşet tam olarak bu. Üçüncü değişim noktası ise askeri endüstriyel kompleks. Amerika ve Batılı büyük devletler için kullanılır çoğunlukla. Artık Türkiye gibi ülkelerde de bu kompleksten bahsedebiliyoruz. Sermaye ile pek çok unsurun iç içe geçtiği bir rejim şeklidir. Aynı zamanda bu ideolojik ve kültürel kompleksini de üretir” şeklinde konuştu.

‘REJİMİN KARANLIK YÜZÜ ASKERİ SANAYİDEKİ DEĞİŞİMDE YATIYOR’

Yeni militarizm ile yükselen aşırı sağ arasında bir ilişki olduğuna değinen Bahadır Özgür, şunları söyledi:

“Bu rejimlerin ana kolonlarından birisi silah harcamalarıdır. Silahı dış ticarette unsur ve içeride propaganda aracı olarak kullanırlar. Öte yandan yeni militarizmde teknoloji çok baskın. Silahı üretenin ve teknolojinin kendisine tapınma olgusu mevcut. Bununla bütün toplumu bir ordu gibi dizayn etmenin tabanı da yaratılıyor. Teknofest örneğin militarist bir sistemin etkinliğidir. Ancak militarizmin yükselişi sadece kültürel ideolojik değil. İşin ekonomi politik yönüne değinmeliyiz. Askeri sanayi örneğin… Türkiye’de ulusal savunma anlayışından askeri sanayiye dönüşüm gerçekleşti. Bu geçiş AKP döneminde en yüksek basamağa ulaştı. 2002-2022 arasında özel şirketlerin aldığı askeri projelerin artış oranı yüzde 900. Yani sadece 50 projeden, bugün 700-800 projelere gelen bir süreç var. 96 milyar dolar toplam. Bugün 500’ü aşkın şirket devletten ihale alıyor. Rejimin karanlık yüzü biraz da askeri sanayideki değişimden yatıyor.”

(HABER MERKEZİ)